EN İYİ 10 TATLICI

Baklava’nın hikayesini biliyor musunuz?

Bütün kaynaklar, baklavanın bir Türk tatlısı olduğunu ortaya koyuyor. Her ne kadar dünyada birçok ülkede üretimi yapılsa da tarihsel bulgular, bu tatlının bize ait olduğunu net bir şekilde ifade ediyor. Gaziantep’ten yayıldığını, net olarak söyleyemesek de, “Baklavayı, baklava yapan şehir” olmuştur Gaziantep... Tüm Türkiye’de annelerin evlerde yaptığı baklava, bölgeden bölgeye, şehirden şehre, hatta evden eve farklar barındırır. Evlerde annelerden öğrenildiği şekilde pişirilir baklavalar. Ancak Gaziantep’te erkeklerin yaptığı ve ticari bir ürün şeklini alan baklava, bu şekilde belirli standartlara da kavuşur. Gaziantep’ten yetişen ustaların ülke geneline yayılması ile de bugünkü şeklini alır. Kullanılan malzemelerin özelliği, yapıldığı yerin iklimi, ustaların mahareti, Gaziantep Baklavasını dünyada bir marka haline getirir.

Peki Gaziantep’te baklavanın hikayesi nasıl başlamıştır?

Bu soruyu kendi aramızda tartışırken bu konuda ışık tutacak kaynakların, yayınların çok kısıtlı olduğunun farkına vardık. İşte bu tespitten yola çıkarak, elinizdeki yayını hazırlamaya koyulduk. Baklava üzerine birçok merak edileni bulabileceğiniz bir kitap ortaya çıkmış oldu. “İşinde gücünde” olan Gaziantep esnafının, kayıt tutma ihtiyacı duymadığı ve zamanla silinen bu bilgilerden ulaşabildiklerimizi geleceğe taşıma amacını güttüğümüz çalışmanın, baklavacılığın tarihine düşülmüş bir not olacağını arzu ediyoruz.

Baklava, Antepli Memik’in hikâyesidir.

Memik, babadan kalma buğday değişmeni ile geçimini sağlayan bir garip köylüdür. Köyünün olduğu yerde, hemen evinin altında yemyeşil fıstıkların boy verdiği bahçeler vardır.

Memik, köyünün en güzel kızı Liva’ya sevdalanır. Liva ‘da anlatılmakla gözler önüne gelmeyen güzelliğe sahip, tertemiz yüzlü güzel bir kızdır. Fakat annesi ve babası o büyüyene kadar sakınmıştır onu herkeslerden. Öyle bir terbiye etmiştir ki,  evin kapısından çıktığı gibi sağına soluna kaymayacaktır gözü.

Sabahın köründe başlarlar Dervişin dediğini ve zaman su gibi akar gider. Ki, bir bakarlar akşama yakındır vakit. Sonrasında, Derviş buğdayları sonra alırım diyerek bırakır her şeyi ve gider oradan. Arkasından sorar Memik ; “ Dedem, şimdi ne yapacağım? De hele bana, şimdi ne yapacağım? “ Derviş, ardına bakmadan yanıt verir ; “ Onu da sen düşün be oğul!”

Memik içeri girer çöker kalır olduğu yerde, bir tepsidekine bakar bir de kapıya. Derviş gelirde söyler mi diye umut eder halen.

Sonra birden kapı ardına kadar açılır. Bir bakar ki; Lava ve annesidir gelen.  Yarım çuval buğday ile gelmişler ve işlerinin acele olduğunu söylemişti annesi.

Memik’in eli ayağına dolanır, hemen çuvalı alır öğütmeye hazırlar. Ama Lava’nın başı yine bir kalkıp da bakmaz Memik’e.

Heyecanı az geçer, cesaretini toplar ve der ki; “ Sizin için yapmıştım, yer misiniz? “

Annesi alır bir dilim, Lava ‘da sıkıla utana alır bir dilim ama yine başını kaldırıp bakmaz bir kerecik. Tam da ağzına atıp yemeye başlar ki; ne böyle bir tat denemiştir daha önce, ne de ne yediğini bilmektedir.

“ Memik, Dervişin dediklerini yaparken Lava’yı düşünmüştür. Onun kadar güzel şeyleri sevdasıyla harmanlayıp, Dervişin dediği sırayla yapmıştır.  İncecik açmıştır hamuru, o narin tenini düşünerek. Yağda katkı olsun istememiştir, tekrar tekrar süzmüştür, kaynatmıştır ve en sadeyağı çıkarmıştır ortaya. Gözleri gibi yeşil olsun istemiştir her yerinde, her katına adıyla serpmiştir fıstıkları… Böyle bir güzel tatlı olmalıdır. En hakiki baldan yapar şerbetini.  Serçe parmağını geçmez dilimlerin boyu.”

Ve işte bu tariftir ki, Lava’yı en sonunda baktırır Memik’e.

Adı , “Lavayı Baktıran “ diye kalır. O günden bu güne, baklava diye biliriz işte bu en güzel aşkın en tatlı tarifinin adını…